‘Ada’da ‘egemen eşitlik’ olması gerek’

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) eski Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, Kıbırs’ta yeni bir ortaklık olacaksa yalnızca siyasi eşitliğin yeterli olmayacağını belirterek, “Bütün bunların bir anlamı olması için Ada’da ‘egemen eşitlik‘ olması gerek. Bu, konfederasyon anlamına geliyor. İki halkın ortaklığından ziyade, iki devletin ortaklığından bahsediyoruz.” dedi.

Yakın Doğu Üniversitesi tarafından KKTC’nin başkenti Lefkoşa’da gerçekleştirilen “İkinci Uluslararası Kıbrıs Konferansı – Kıbrıs Konusu: Kıbrıs’ın Dünü, Bugünü ve Geleceğe İlişkin Vizyonu” konferansının ikinci gününde “Kıbrıs Sorunu ve Çözüm Alternatifleri” başlıklı oturum düzenlendi.

Ertuğruloğlu, burada yaptığı konuşmada, Kıbrıs meselesinin tanımlanmasında Kıbrıslı Türkler ve Rumların farklı görüşlere sahip olmasının sorunun çözümlenememesinde etkisi olduğuna dikkati çekti.

“Sözde müzakerelerle” 50 yıl zaman kaybedildiğini söyleyen Ertuğruloğlu, Rum tarafının uzun yıllardır eşit ortaklığa dayanan bir çözüme yanaşmadığını kaydetti.

Ertuğruloğlu, Türkiye’yi Kopenhag kriterlerini bahane ederek üye etmeyen Avrupa Birliği’nin (AB), Kıbrıs’taki mevcut durumu göz ardı edip GKRY’yi “en iyi aday” şeklinde tanımlayarak Birliğe üye etmelerini eleştirdi.

Bunun yanı sıra İngiltere ve ABD gibi ülkelerin de Ada’daki üsleri ve kendi çıkarları doğrultusunda Kıbrıs Rum tarafına bir şey demediğini belirten Ertuğruloğlu, “Bilerek haklarımızı ve statümüzü göz ardı edenler tarafından oluşturulan müzakerelerle 50 yılımızı kaybettik.” ifadesini kullandı.

Ertuğruloğlu, Kıbrıs Türk tarafının Ada’da çözüm için ısrarcı olduğunu ancak Rum tarafının “sırf müzakere etmiş olmak için müzakere” ettiklerine dikkati çekti.

Kıbırs’ta yeni bir ortaklık olacaksa yalnızca siyasi eşitliğin yeterli olmayacağını dile getiren Ertuğruloğlu,” Bütün bunların bir anlamı olması için Ada’da ‘egemen eşitlik’ olması gerek. Bu, konfederasyon anlamına geliyor. İki halkın ortaklığından ziyade, iki devletin ortaklığından bahsediyoruz.” diye konuştu.

“Ada’da iki ulusal kimlik, iki demokrasi ve iki devlet ve iki farklı halk var.” diyen Ertuğruloğlu, “Kıbrıs milleti” kavramının coğrafya ve kültürel bir tanımlamadan öteye gidemeyeceği değerlendirmesinde bulundu.

Ertuğruloğlu, Kıbrıs’ta “bağımsız iki devlet”in olacağı, “bir Ada iki devlet” modelinin gündeme gelebileceğini belirterek, bunun Haiti ve Dominik Cumhuriyeti gibi örnekleri bulunduğunu vurguladı.

“Federasyon artık etnik gruplar arasındaki sorunları çözebilecek bir büyü değil”

Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal da “Dörtyol Kavşağı’ndaki Kıbrıs Sorunu: Uzun süreli görüşmelerin federasyon ya da iki devletli çözüm olarak mı sürdürülmesi” başlıklı konuşmasında, Rumların “federasyon modeli”nde kendi merkezlerinden yönetilen bir devleti savunduklarına dikkati çekti.

Ada’da iki kurucu, siyasi olarak eşit, bağımsız iki devlet olması gerektiğine işaret eden Ünal, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar gibi çatışma yaşamış iki milletin tek çatı altında yeniden bir araya gelmesinin çok zor olduğunu söyledi.

Ünal, Soğuk Savaş döneminde çatışma yaşayan iki etnik unsura “federasyon” fikrinin uluslararası toplumda “büyülü” bir fikir olarak önerildiğini ifade ederek, “Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle federasyon masalı da sona erdi.” şeklinde konuştu.

“Federasyon artık etnik gruplar arasındaki sorunları çözebilecek bir büyü değil.” ifadesini kullanan Ünal, Soğuk Savaş parametreleriyle mevcut sorunları çözmenin ahmakça olacağını, artık farklı alternatiflerin değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yaptı.

Ünal, öte yandan Ada etrafında bulunan hidrokarbon rezervlerinin dünya çapında Kıbrıs’ı odak noktası yaptığına işaret ederek, bu keşiflerin soruna farklı bir boyut kazandırdığının altını çizdi.

Federasyon modeli kapsamında getirilebilecek yönetimde etnik kotaların ileride sorunlara yol açabileceğine işaret eden Ünal, iki devletli çözümün Rum tarafı için de sınırların belirlenmesi bakımından önemli olacağını söyledi.

Gazeteci Yusuf Kanlı da Kıbrıs sorununun çözümünde eski yöntemlerle farklı sonuçlar üretmeyi beklemenin mantıklı olmadığını kaydetti.

Ada’da tarafların belli bazı “takıntıları” olduğu görüşünü savunan Kanlı, “Bu takıntılar, anlaşılabilir nedenlerden olsun ya da bazı korkuların ürünü olsun, her halükarda Ada’da her iki taraf için de kabul edilebilir bir çözüm olması için uygun bir şekilde ele alınmalı.” dedi.